İnsan
Hakları Haftası Basın Açıklaması
Basına
ve Kamuoyuna;
İkinci
dünya savaşı sonrası 1945 yılında Birleşmiş Milletler kurulmuş,10 Aralık 1948
yılında da İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edilmiştir. İnsan hakları ve
özgürlükleri onurlu bir yaşamın vazgeçilmez unsurlarıdır. Bugün 72. yıl
dönümünü kutladığımız bu anlamlı günde, geride bıraktığımız yıl itibariyle
tablo özetle şöyledir:
Sene
başında, fiilen değiştirilen mülteci politikası sebebiyle mülteciler Yunanistan
sınırına akın etmiş, sınırda Yunan güvenlik güçlerinin insanlık dışı
muamelelerine maruz kalmıştır. Ege sahillerinde göçmen kaçakçılığı faaliyeti
yapanlarla röportaj yapılmış, söz konusu röportajlar televizyonlarda
gösterilmiştir. O gün yaptığımız basın açıklamasında da belirttiğimiz üzere
devletlerin mültecilerin temel insan hakları konusunda sorumlulukları ve bağlı
olduğu ulusal/uluslararası mevzuat vardır. Her devletin bu mevzuata göre
hareket etmesi yönündeki çağrımızı tekrarlıyoruz.
Kadın
ve çocuklara yönelik yaygın fiziksel şiddet ve cinsel saldırılar bu yılda hız
kesmeden devam etmektedir. Buna rağmen İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına
yönelik kamuoyu tartışmaları yürütülmüş, şimdilik kapanmış gibi görünen bu
tartışmalar bazı kesimlerce alevlendirilmektedir. Bizler bir kez daha “İstanbul
Sözleşmesi Yaşatır!” diyoruz.
Pandemi
sürecinde insan hakları da ağır darbe almış durumdadır. Salgının önlenmesi
amacıyla alınan tedbirler nedeniyle işsiz kalan pek çok kişi, çalışma
özgürlüğünden mahrum bırakılmıştır. Bu süreçte geçim sıkıntısına düşen kişilere
yardım edilmesi, sosyal devlet ilkesinin temel gereğidir. Ayrıca, alınan
önlemlerle mağdur olanların yanı sıra, alınmamış önlemler nedeniyle de bugün
pandemi inanılmaz boyutlara ulaşmış durumdadır. Yaşam hakkının en üst düzeyde
sağlanması bakımından devletin pandemi sürecinde daha sert tedbirler alması
gerektiği, konunun uzmanları tarafından dile getirilmektedir.
Geride
bıraktığımız yılda, insan haklarına yönelik belki de en büyük darbe avukatlık
kanununda yapılan değişiklikle hayata geçmiştir. Kişiye özel olduğu anlaşılan
yasa değişikliğiyle barolar birliği delegeliği seçiminde temsilde adalet ilkesi
yok sayılmış, bu değişikliğin meyvesini verebilmesi amacıyla Baroların Ekim
ayında yapacakları genel kurulları bir genelgeyle marifetiyle hukuka aykırı
şekilde engellenmiştir. Oysa aynı zaman diliminde siyasi partilerin genel
kurullarını gerçekleştirdiği herkesin malumudur. Pandemi süreci bahane edilerek yapılan bu
yasaklamalar kuşkusuz baroların insan hakları, hukuk devleti ve demokrasiden
yana olan tavırları sebebiyledir.
Kamuoyunda
çoklu baro olarak bilinen düzenlemeyle en temel insan haklarından olan adil
yargılanma hakkı ciddi şekilde zedelenmiştir. Yargıda gruplaşma iddiaları
sürerken, bu düzenlemeyle beraber barolar üzerinden yargının siyasallaşmasında
yeni bir aşamaya geçilmiştir. Barolar bu durumu kabullenmemiş ve doğal olarak
bu yasa değişikliğine karşı demokratik bir tavır almıştır. Bu amaçla en
demokratik hakkını kullanmak isteyen baro başkanlarına karşı Ankara’da yapılan
müdahale kamuoyunun uzun süre hafızasından silinmeyecektir. Bilinmelidir ki,
Çanakkale Barosu o gün nasıl demokrasi ve insan hakları ve hukuk devletinden
yana ise, bugün de öyledir. Ve demokratik mücadelesinden vazgeçmeyecektir.
Adil
yargılanma hakkına dönük bu kapsamlı saldırılar karşısında iktidarın “reform”
vaadinin, kamuoyunda heyecan dahi yaratmadığını üzülerek görüyoruz.
Tüm
bu olumsuzluklara rağmen, Çanakkale Barosu olarak kurulduğumuz günden bugüne
sürdürdüğümüz gibi, insan hakları mücadelesinin bir parçası olmaya bundan sonra
da devam edeceğiz. Bu bağlamda diğer sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri
ve demokratik kitle örgütleri ile dayanışma mesajlarımızı sunuyoruz.
Saygılarımızla.
Çanakkale Barosu İnsan Hakları Komisyonu